20 Nisan 2012 Cuma

Knowing (2009)


şöyle düşünün; bir yere yemeğe gittiniz. mekan çok güzel, çok şık. görevliler pek sıcak. "pek mutluyum, iyi ki gelmişim buraya" deyip yiyecek bir şeyler söylediniz. bu arada tabii ki, beklentileriniz gayet yüksek. yemek geldi. sunum da pek kaliteli. ama yediğiniz yemek bir şeye benzemiyor. çok basit hatalar yemeğin tadını ortalamaların altına çekmiş. yemiş olmak için yiyorsunuz ama içten içe de "ne de güzel başlamıştı" diye hayıflanıyorsunuz. işte bu film, insanın ağzında tam olarak böyle bir tat bırakıyor.

yönetmeni alex proyas. filmografisinde the crow, i,robot var. john koestler karakteri ile nicholas cage de baş rolde. başlangıç sahneleri de hiç fena değil. haliyle filmin en azından ortalama bir film olmasını bekliyor insan. yazık.

hikaye, lucinda isimli minik kızın zaman kapsülüne bir dizi sayıların bulunduğu bir kağıt koymasıyla başlar. lucinda yazmayı bitirmemişken, kağıt elinden alınır ve 50 yıl sonra açılmak üzere kapsüle konur. kızcağız yarım kalan işini tırnaklarıyla kapıya kazıyarak bitirir. 50 yıl sonra, john'un oğlu caleb de, aynı yaşlardadır ve aynı okula gitmektedir. kapsül açılır, caleb'e lucinda'nın mektubu çıkar. buraya kadar hiç fena değil, değil mi? buradan sonra klişeler, oturmayan ya da tamamen gereksiz karakterler, bir anda malum olan bilgiler, inatla kendi bildiğini yapan sinir insan tipleri filmi oluşturur. john önce bir kısım rakamların tarih ve o tarihte ölecek olan insan sayısını işaret ettiğini çözer. tansiyonu yükseltmek için kullanılan arkadaş karakteri olmamıştır. john'a inanmaz elbette, ama argümanları o kadar basit ve saçmadır ki, artık yedi yaşındaki çocuklar bile daha mantıklı cümleler kuruyor. hele de böyle bir neslin yetiştiği bir dönemde, bu filmin hiç şansı yok. dönelim filme, john, lucinda'nın kızını bulur. kızının da caleb yaşlarında bir kızı vardır. falan da filan da. bu arada john lucinda'nın öngördüğü iki olaya tanıklık eder. bu bilgilerin kendisine gönderildiğine, ulvi bir amacı olduğuna inanmışken ve bizi de inandırmışken, bir anda aslında olayın kendisi ile hiç bir alakası olmadığını fark eder. güneş patlamalarından birinin dünyaya ulaşacağı ve herkesin ölümüne neden olacak tarihtir aslında son tarih. 

bu arada hikayede amaçlarının ne olduğunu bilmediğimiz, x-files vari, siyah paltolu adamlar vardır. onu atlamasaydım iyiydi. adamlar telepatiktir, çocuklarlakonuşur bir tek. sonunda da çocukları alıp, büyükleri bırakırlar. bizim iki küçük afacan, başka bir gezegen olduğunu tahmin ettiğimiz bir yere indirilir, burçak tarlasında koşmaya başlar. 

neresinden tutsam bilemedim. gerilimler olmamış, climax tamam da çözülme pek alakasız. madem olay çocuklardı, oradan girip oradan devam etseymiş. ne diye nicholas cage'i ordan oraya koşuşturdun be adam. caleb karakterini sağlamlaştır, john yardımcı karakter olarak kalsın, pek mütiş olur. ama olmamış. 

dark city de alex proyas'ınmış. onu pek hatırlamıyorum. onu da bir izleyeyim bakalım.

Hiç yorum yok: