6 Ağustos 2015 Perşembe

Snowflake

32 oldum. Hoş ne ben 32 hissediyorum, ne insanlar 32 olduğuma inanıyor. Şu durumda 32 olmuş sayılır mıyım?
Kutlu doğum haftası şerefine, uzunca bir süredir ilgilenmediğim blogumla ilgileneyim dedim. İnsan bir şeyden kopyama görsün, o şeye tekrar dönmek ölüm gibi geliyor.
32. yılımda üç farklı insandan, farklı zamanlarda aldığım kolyeler üzerinden düşüneceğim dünyadaki bu yılımı. Üçü de kar tanesi. Kardan, soğuktan nefret eden insana hakaret gibi. Ama gördükçe de alıştım. Olurmuş gibi geldi. Güneşi tercih ederdim ama insanlara o izlenimi vermemişim, ne yapalım.
Kolyelerin ilki, annemin hediyesi. Gümüş. Anneme kalsa altınını alırdı. Hiç altın takılarını sattığını görmemiş olsam da annemin kafasında kolye bile olsa altın ihtiyaç anında paraya çevrilebilecek bir şey, bir yatırım aracı. Oysa ki hediye satılır mı? Ama annem bilir, altından pek hoşlanmam. O altın rengi, çantanın fermuarında dahi olsa, çantadan soğurum. Diyordum demesine de yüzük aldık bu sene; baya alyans, buram buram altın sarısı. Çok sevdim! Hiç çıkarmıyorum parmağımdan. Yüzüklerimizi tebrik etmek için sevgilimin annesi almış ikinci kolyeyi. Bu altın. Neyse yüzükle birlikte hafiften alışmaya başlamıştım altın olayına. Kar tanesi de yabancı değil zaten. "A ben de gümüşü vardı. İyi tahmin etmişsiniz.Çok teşekkür ederiz." dedim, mutlu oldular; mutlu olduk. Üçüncüsünü yine sevgilimin teyzesi almış. Kolyenin içinde AŞKIM yazıyor. Yine teşekkür etmekten kırılmış bünye ve yüzüme yapışmış gülümse ile aldım, taktım. "Çok güzel oldu.", "Çok yakıştı"lar havada uçuşuyor.
Bu hediye alıp verme alıp verme işi hakikaten çok enteresan. Değer verdiğin biri bir şey istiyordur, bir eksiği vardır, istediği şeyi alacak zamanı olmamıştır falan, alırsın ya da bir şey görürsün, "A tam Zehra'lık" dersin, "alayım da taksın, baksın, okusun" her neyse. Ama hediye almış olmak için almıyor muyuz, almıyorlar mı, içimi sıkıyor artık. Görüldüğü üzere çok yaratıcı da değiliz bu konuda. Kendimiz de bir şey yapmıyoruz, stereotipe uygun piyasanın bize sunduğu bir nesneyi alıp, tutuşturuyoruz karşımızdakinin eline. Manavdan sebze alır gibi. Hoş "Sana Anamur muzu aldım, sen çok seviyormuşsun" deselerdi, gerçekten çok mutlu olabilirdim. O zaman bilirdim, beni düşünmüşler, geçmişi düşünmüşler, nelerden hoşlandığım, neleri sevdiğim konusuna dikkat etmişler diyebilirdim. Malesef. Hediye almak güzel, düşünmeleri hoş. Şimdi ukalalık da değil tabii ki amacım. Ama bu şekilde mi olmalı? Bu mudur?