24 Haziran 2013 Pazartesi

23 Haziran 2013 Pazar

14 Haziran 2013 Cuma

gün olur devran döner

dünya dönüyor.. kaderimizi yazıyoruz, çiziyoruz; yazıyoruz, siliyoruz; yazıyoruz, yaşıyoruz.. dünya dönüyor. biz dönüyoruz. zaman zaman dünyamız duruyor; bizim kafa bir dünya, dönüp duruyor. dön babam dön. pun not intented. sen dönme. sen geldiğin yere dön. buraya geldiysen de git. ey hayalet!

hayal ediyorum bazen. her şey normale dönmüş, ben normal olmuşum, işim eşim her şey normal. sonra diyorum, normal ne ki?  silkelenip dünyaya dönüyorum.

sonra işe gidiyorum, eve dönüyorum. eve gidiyorum, işe dönüyorum. bu nasıl bir döngüdür diyorum. kendimi sokağa atıyorum. saatler geçiyor, kendimi evde buluyorum. hiç gitmemişim aslında dışarı, kafa ev kafası. melankoli basıyor. "ev sana yaramıyor" diyor sevgilim. dönüp durmak bana yaramıyor aslında, biliyorum da susuyorum. yokmuş gibi yapıyorum.

kırmak gerekiyor bu döngüyü. fakirin elinde bir umut işte. devran döner belki diyor. nasıl bir şeyse hep aynı yere dönüyor. benle ilgili değil. saçmalık onda. ben sürüklenip gidiyorum. bakalım nereye kadar..

10 Haziran 2013 Pazartesi

28 Mayıs 2013 Salı

yüz mum

evet, bugün yüz yaşıma basmış bulunuyorum. bir asrın hatıraları var kafamın içinde dönüp dolaşan. bir kokuyla gidiyorum 10 yıl öncesine, bir kelimeyle 20 yıl  öncesine, bir bakışla 50 yıl.. dün ne yediğimi ya da oturduğum koltuktan neden kalktığımı unutuyorum da yüz yılın en az elli yılı o kadar net ki. hatırlanmayasıca yıllar! et yemediğimden midir nedir? doktorlar da o kadar söylediydi, et yememek sağlıklı değilmiş diye, haklılık payları varmış. şimdiki aklım olsa ölümüne yerdim inekleri, tavukları, atları, eşekleri. onları yeseydim, belki de şuan kendi kendimi yiyor olmazdım, her şeyi unutmuş olurdum. ellerimde kırışmayan tek milimetre kare kalmadı, her yerimde yaşlılık benekleri, ben hala 6 yaşımda çektiğim acılardan bahsediyorum. hayat ne menem bir şeysin sen? bit artık yahu! bit!

torumun torununu gördüm. annemin, abimin, kocamın, arkadaşlarımın ölümünü gördüm. bir ben kaldım. hem de saçma sapan bir hafızayla. hiç bitmeyeceksin diye korkuyorum. korkutma allasen!

16 Şubat 2013 Cumartesi

maymun


kafamın içindekileri masamın üzerine saçılmış durumda. sırasıyla, 20 yaş görüntüme tezat, yorgun, bakımsız bedenim. 70 yaşında hissediyorum şuan kendimi. hoş ne 20 yaşındayım, ne 70. oldum olası tutturamadım zaten bu yaş/görüntü/hissetme zamanını. 10 yaşımda 25 yaşındaydım, 20 yaşımda 15 diyorlardı, 30a geldim kafaları karıştırıyorum. devam edelim.. kulağımda olması gereken kulaklık, kulağımdan çok uzakta. içip bitirdiğim onlarca sigaranın ardından yaktığım son sigara.. uzansam, bir fırt çeksem mi? az sonra belki.. içki.. aynı şekilde, bir yudum alsam mı? az sonra belki. devam. şarjı bitmiş bir telefon. hem de sahip olmaktan hiç hoşlanmadığım iphone. hemen yanında, 3 aydır içindeki mp3leri değiştirmediğim ipod. severim kendinisi o ayrı. yine de sanırım üçte biri anca doludur ve artık içindeki her parçayı adımdan iyi bilir durumdayım. boş sigara kutusu, çünkü sigaraların hepsi beyaz kutuda. malesef yokluğu hala stress yaratmakta. yine olması gereken yerden çok uzakta duran bir kol saati. ve dört maymun. silkelenip kendime gelmem gerekiyor.
dört maymun güzel çıkış noktası sanırım. güzelliği arayıp ona bakmalıyım, bir şeyler dinlemeli ve izlemeliyim. ve gidip sevgilime sarılmalıyım. ha bir de, içkim bitti ya benim. 

15 Ocak 2013 Salı

asimov's love of robots


tübitak'a selam ederim..


neden selam ederim? işte bu yüzden:

bu da bana..

hep okuyana mı olacak canım, bu da bana. olur da bir gün hesap makineleri çalışmazsa, çarpmayı hızlıca yapan insan olarak bir artım olur belki.. hayal işte benimkisi.. 

19 Ocak'ta ne olmuştu?

9 Ocak 2013 Çarşamba

radikal hayat..




Olaydan 11 yıl sonra Yargıtay kararı onamış, dolayısıyla doktorun olmadığını raporladığı ve kendisinin de kabul etmediği, tecavüz ve işkence davasında Metin Bey suçlu bulunmuş. İntiharından sonra medyada çıkan "çok acılar çekti" beyanları üzerine, "ne gelmiş ki bu zavallı adamın başına pes etmiş sonunda?" diye merak edip biraz araştırmam ile öğrendim bunları. Hoş, suçlu bulunmamış bile olsaydı, özellikle Türkiye'de kadın beyanının esas alınması gerektiğine inanıyorum. Zira, ataerkil toplumumuzda bu durum erkekten ve yargı erkinden çok, kadını zedelemektedir. Damgalanan yine kadın olur. Erkek zaaflarına yenilir de "iyi aile kızı" olmaktan çıkar. Tüm bu damgalamalara rağmen kadın ortada böyle bir suçun var olduğunu söylüyorsa, olaya tarafsız bakmam çok zor. Zaten tarafsız bakmak da benim işim değil. Tarafsız baka baka bu hale geldik belki de. "Yapmamıştır canım", "bir de adamı dinlemek lazım", "babası yaşındaki adam, hiç yapar mı ya öyle şey", "babası yahu, insan evladına yapar mı böyle şey". Yapıyor malesef. En yakınından korkacaksın bu ülkede. Hiç tanımadığın insanı evine almazsın da, hiç çekinmeden babanla aynı evde uyursun. Bir de uyanırsın.. Keşke hiç uyanmasaydım dersin.

Fazla dağılmadan, bu olayın mağduruna dönersek, kadın beyanın bir adım ötesine geçmiş bir olay onunkisi, yargı tarafından da suçlu bulunmuş malum kişi. Sonuç, damgalama ile gördüğü şiddetinin yanında, 11 yıl boyunca şüpheli bakışlara maruz kalmış ve bu travmayı tekrar tekrar yaşamak zorunda bırakılmıştır. Şimdi bu olaya yeterince tarafsız bakarsak, kadının mazoşist olma ihtimalini bile değerlendirmemiz gerekir. Ve bunun gibi her olayda, böyle bir ihtimali de değerlendirmek gerekir. Gerekir mi gerçekten?? İçimiz elverir mi? "Yok canım, yapmaz o" ile taraf tutmak böyle bir şey değil midir? Kadının başına böyle bir şey gelmemişse, bu şekilde damgalanmanın hoşuna gidiyor olması lazım, dolayısıyla olsa olsa mazoşist olur. Olabilir mi yahu?

Hindistan ayakta, biz hala 3 maymundayız, 4. maymunu es geçiyoruz ama, o çok aktif.

Günaydın Türkiye. Hayata bağlandım bir anda. İyi ki kedim var.