4 Ocak 2009 Pazar

odev

Dünya Su Forumu

Tarihe, münferit olaylar zinciri olarak bakmak, bütünü kavramayı engelleyen çok tehlikeli bir bakış açısıdır. Tehlike, tarihe bakıyor olmakta ama aynı zamanda bilimsel bir neden-sonuç ilişkisi kuramıyor olmakta yatar. Bilimsel veya değil, bir konuda bilgi sahibi olan özne, en naif olasılıkla, bilgisini paylaşmak ister. Bu da, tehlikenin toplumsal bir nitelik kazanması anlamına gelir. Örnek olarak, lise tarih derslerinde, Alman yapımı SMS Goeben(Yavuz) ve SMS Breslau(Midilli) isimli kruvazörleri İstanbul’a sığınmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girdiği; savaş sonunda ise Almanlar yenilince Osmanlı’nın da yenilmiş sayıldığı öğretilegeliyor. Hemen ardından, bunlar “görünen nedenler” denilip sözde görünmeyen nedenler maddeleniyor. Ama sözde görünmeyen nedenler de en az görünenler kadar neden-sonuç ilişkisinden yoksun. Annemin vefat eden insanların arkasından söylediğinden bir farkı yok bu yaklaşımın; “Vadesi dolmuş, kalp krizi bahane olmuş”.

Başka bir deyişle, sonucu ve bir adım öncesini bilmek, bizi doğru bir neden-sonuç ilişkisine götürmez. Süreci anlamak için bütünle ilişkisi içinde değerlendirmek gerekir. Freud’un keşfettiği de budur. O, şuan yaşanan kişisel bir olayın izini sürer; bireysel anlatıdan/tarihten (history) yola çıkarak, aslında sözde görünmeyen nedenin de neden ötürü var olduğunu araştırır. Hali hazırda bulunan yöntemlerin bu iz sürmede yeterli olmadığını düşünüp kendi yöntemi olan psikanalizi geliştirir. Bu, fruedyen olsun ya da olmasin bireysel travmalarla ilgilenen profesyonellerin kullandığı yöntemdir. Toplumsal olayları inceleyen profesyoneller de aynı şekilde, nedenlerin de neden var olduğunu anlamak için benzer bir yöntem kullanmalıdır. Olayları, sistemden bağımsız, salt yakın geçmişi ile değerlendirmek, bilimsel bir neden-sonuç ilişkisi vermediği gibi, gelecek öngörüsü için de yeterli ve tutarlı veri sağlamaz.

Tüm bu büyük, hatta belki de bana birkaç beden büyük, laflarımın ardından, bir bakış açısı ya da yöntem önereceğim düşünülüyor veya önermem bekleniyor olabilir. Burada bir teminat verebilirim; en azından şuan için sınırımı biliyorum. Yanlışın nerede olduğunu sezebiliyorum. Fakat, yıllardır içime işlemiş olan apolitik yaşamın izlerini silmek için hala gayret veriyorum. O nedenle, yöntem önersem bile; önerdiğim yöntemi uygulayamıyor olacağımdan ve tutarsızlıklarını fark edemeyeceğimden dolayı, bu kısmı ilerleyen yıllara bırakıyorum.

Şimdi, 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak, 5. Dünya Su Forumu üzerine düşünmek istiyorum. Forum, merkezi Marseille, Fransa’da bulunan Dünya Su Konseyi tarafından organize ediliyor. Konseyi’n üyeleri özetle, Devlet ve Özel Sermaye’den oluşuyor. Bakanlıklar, yerel yönetimler ve su ile yakından uzaktan ilgili Sermaye sahipleri ve onlar arasından seçilen insanlar, alınacak kararlarda oy kullanma yetkisine sahip. Konsey içinde, en geniş yetki ise yönetim kurulunda. İstanbul’da yapılacak Forum’a katılmak isteyen insanlar, bulundukları ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre, tüm hafta için 320 ila 800 euro arasında katılım ücreti ödüyorlar. Resmi internet sitesinde sıkça sorulan soruların altında, “Neden katılmalıyım? Forum’a kim, neden katılmalıdır?” sorusuna şöyle yanıt veriliyor: “Forum, su konularını öğrenmek, Su paydaşlarıyla buluşmak ve yeni ortaklıklar kurmak, fikir ve deneyimleri artırmak/desteklemek ve yeni proje, ürün ve hizmet geliştirmek için iyi bir fırsattır.”

Ev sahipliğini TÜSİAD’ın üstlendiği, 9 Ekim 2008’de düzenlenen, Forum’un tanıtımı niteliğindeki “Sürdürülebilir Su Yönetimi” konferansına Dünya Su Konseyi Başkanı Loïc Fauchon ile birlikte Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu katıldı. Açılış konuşmasını TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ rahatsızlığından dolayı malesef yapamadı. Bakan, suda 50 milyar dolarlık yatırım pastası için özel sektöre çağrı yaptı. Küresel ısınmadan bihaber olan Bakan aynı zamanda, "Türkiye'de su sıkıntısı yoktur. Sıkıntı, yatırımların zamanında yapılmamasıdır" dedi. Yap-İşlet-Devret modelinin sıkı bir destekleyicisi olan Eroğlu nehirlerin boşa aktığını, Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelini yeterince kullanmadığını belirtti. İstekleri arasında şunlar vardı: hidroelektrik santrallerinin kurulumu ve satrallerin türbin ve jeneratör talebinin karşılanması için fabrikaların kurulması, sulama tesislerinin inşası ve işletilmesi konusunda özel sektörün devreye girmesi, şehirlerin içme ve kullanma suyu temininde özel sektörün yatırım yapması. Ayrıca, şehirlerin içme ve kullanma suyu dağıtımının, faturalama ve işletmesinin de özelleştirilmesinin gündeme gelebileceğini ve bu konuda da iş adamlarından destek beklediklerini açıkladı.

Özetlersek, sivil toplum kuruluşlarının dışlandığı, halkın söz sahibi değil, katılmasının bile zor olduğu bu Forum olabildiğine anti-demokratiktir. Herkesin suya ulaşma hakkı olduğu ve bunun için uğraştıkları yalanının arkasında, ticari bir su fuarıdır bu. Küresel ısınmanın, barajların çevreye verdiği zararın esamesinin okunmadığı bu Forum’un çevreci ya da çevre için ya da insancıl olduğu da aynı şekilde şaibelidir. Fransa yasalarına tabi olan Konseyin ve Fransa güdümlü olan, en büyük Sermaye olan Devlet’in ve Özel Sektörün el ele yürüttükleri Forum’un demoktratik, çevreci, insancıl olmasını beklemek belki de ütopiktir.

Başa dönersek, I. Dünya Su Forumu 1997 yılında Fas’ın Marakeş şehrinde yapılmıştır. Fransa’nın yer olarak, kendi ülkesini değil de 1912-1955 yılları arasında himayesinde olan Fas’ı seçmesi iyi niyet göstegesi olarak algılanamayacağı gibi, Forum’u tüm dünyaya mal etmesi de retoriktir. Dolayısıyla, tarihsel süreçten koparıp parça-bütün ilişkisini es geçen değerlendirme bizi temelde yatan nedene götürmez. Temelde yatan neden konusunda hala kafamdaki taşların yerine oturmadığını tekrar vurguluyorum. Ama biliyorum ki, burada bir sorun var; bu benim insani değerlerimi ve insan olmaktan gelen haklarımı düşünen bir oluşum değil. Bu nedenle, ben “Suyuma Dokunma!” sloganıyla başlatılan Alternatif Su Forumu’nu kendime daha yakın buluyorum. Dünya Su Forumu’na karşı çıkan ve Forum haftası içerisinde, aynı şehirde yapılan Alternatif Su Forumu’nun destekleyicilerinin büyük bir kısmını inisiyatifler oluşturuyor. Üstelik, üniversite mekanlarında yapılıyor ve herkese açık. En azından, dinleyici olabilmek için, öğrenci katılım ücreti olarak 100Euro vermem gerekmiyor. Ayrıca, ne yatırım yapacak param ne de ortaklıklar kuracak şirketim var.

Dünya Su Konseyi i: http://www.worldwatercouncil.org/

5. Dünya Su Forumu : http://www.worldwaterforum5.org/

Alternatif Su Forumu: http://alternatifsuforumu.org/