29 Şubat 2008 Cuma

meat is murder



heifer whines could be human cries
closer comes the screaming knife
this beautiful creature must die
this beautiful creature must die
a death for no reason
and death for no reason is murder

and the flesh you so fancifully fry
is not succulent, tasty or kind
it's death for no reason
and death for no reason is murder

and the calf that you carve with a smile
is murder
and the turkey you festively slice
is murder
do you know how animals die ?

kitchen aromas aren't very homely
it's not "comforting", cheery or kind
it's sizzling blood and the unholy stench
of murder

it's not "natural", "normal" or kind
the flesh you so fancifully fry
the meat in your mouth
as you savour the flavour
of murder

no, no, no, it's murder
no, no, no, it's murder
oh ... and who hears when animals cry ?

iki hafta once sener ozmen'in soylesindeydim. soylesi keyifliydi. ama anlattiklari ve yorumlari uzerine ise cok bir şey soyleyebilecek durumda degilim. nitekim guncel sanatla ciddi anlamda yeni yeni tanisiyorum. diyarbakir'in turkiye guncel sanatindaki yerini bile ozmenden ogrendim. ama ilginc bir savi vardi. soyle ki, diyarbakirda, kendilerinden once guncel sanatla ugrasan sanatci olmadigini ve kendilerinden sonra da olmayacagini soyledi. belki gercekten boyle dusunuyor, belki hakli sebepleri var, bilemiyorum. ozmenin durusundan, tavrindan, mimiklerinden benim cikardigim ise kendi yerinin altini kalin kalin cizmek istemesiydi. oyleyken oyle, insan "birim, tekim, ilk ve sonum" derken biraz dusunmeli, "ilk olmayabilir miyim?", "son olacagim ne malum?" demeli. hayir sozlerini gencligine de veremedik isin aci yani :) konumuza donelim. sonra bu laf derste tekrar gundeme geldi. azra, "boyle bir durumda(suregelen ve muhtemelen suregidecek olan savasi kastederek) sanat ne soyleyebilir ki" dedi. son bir kisiden daha alinti yapayim hazir kendimi alintilamaya kaptirmisken. dun annemle motorun kalkmasini bekliyorduk. sahilde balik tutanlardan birinin oltasinin neredeyse her kancasina balik takilmisti. annem uzuldu birden, "ay canim ya, daha minicikler, yazik, cok kucukler" falan dedi. "kucuk olmasalar yazik değil mi" diye sordum. "onlara da yazik, hepsini aciyorum ben" dedi. neredeyse aglayacakti. demem o ki, siddet, cinayet, katliam, soykirim ne diyarbakira, ne istanbula, ne turkiyeye, ne sana ne bana yeni bir şey. hatta homo habilise bile değildi. ama aglara takilan yuzlerce baligin, telef edilen yuzlerce tavugun yakinlarinin ulusal ya da uluslararasi herhangi bir hayvan haklari mahkemesine basvurmasi ancak cizgi filmlerde ya da ruyalarimizda olabilecek bir şey. sonucta, ayni dili konusmuyoruz, gucumuz de yetiyor, "dogal olan bu. guclu olan hayatta kalir" gibi bir mazeretimiz de var. üstelik istahimizi da kabartiyorlar. fileto, bonfile, kusbasi, kanat, but, karaciger, kelle paca. olsa da yesek. sik bir restoranda sanat eseri gibi bir tabakta yersek keyfimiz daha bir yerine gelir ustelik. bogazda balik mesela. cok romantik, pek medeni. tum bunlar olurken diyarbakirdan guncel sanatla ugrasan birileri ciktiysa, yine de cikar. keske siddetin her sekline gercekten karsi olsaydik, yalnizca kendimiz tehdit altinda oldugumuzda degil de tum cinayetlere, katliamlara, savaslara karsi olsaydik. malesef bizim insanligimizin, medeniyetimizin de bir siniri var. belki onumuzdeki uc bes yil icerisinde gercekten diyarbakırdan boyle insanlar cikmayacak, olsun hemen yakin komsu illerinden cikar, uzak komsusu istanbulda, izmirde devam eder. tehdit biterse, azalirsa, duraklarsa bir de bakmissiniz diyarbakirda yeniden sanatci patlamasi olmus. o zamana kadar doga hala elimizde patlamamissa tabi. son bir alinti yaparaktan bitiriyorum.
"Kasım ayında, 300 bilim adamının yıllardır yürüttüğü bir araştırmanın sonucunda Kuzey Kutup Bölgesi’nin dünyanın geri kalanından iki kat daha hızlı ısındığı ve buz örtüsünün geçen 30 yılda yüzde 20 küçüldüğü ortaya çıktı.

Ayrıca Buz örtüsü 1970’lerdeki seviyesinden yüzde 40 daha ince ve 2070’e kadar tamamen erimesi bekleniyor. Dr. Pachauri’nin konuşması esnasında, Kuzey Kutbu’nun bazı bölgeleri normalin sekiz ila dokuz santigrad derece üzerinde bir “sıcak dalgasına” maruz kalıyordu." 23 Ocak 2005, The Independent