22 Kasım 2008 Cumartesi

Muhsin Bey (1987)




sener sen, ugur yucel ve sermin hurmeric'in basrollerde oynadiklari yavuz turgul filmi. pek severim. 5-6yil once birkac kere trt'de denk gelmistim . bugun bir daha izledim. bu sahneyi pek hatirlamiyordum. muhsin bey hapisanedeyken ali nazik'in degisimini anlatiyor. dexter'in girisini hatirlatti bana.
bir de, fark ettim ki filmde en cok kufreden muhsin bey'mis. hatta sanirim ali nazik, son sahneden bir onceki sahneye kadar hic kufretmiyor. hani filmi izlemeden bu iki karakteri gorseydim, tam tersinin olacagini ongorebilirdim. ama kufretmek sener sen'e her zaman yakisiyor. donna haraway'e katiliyorum bu konuda da, ironi ve kufur lazim kesinlikle.
efendim, efendim nereye kadar?


4 Kasım 2008 Salı

18 Ağustos 2008 Pazartesi

...ve tanri beni yaratti..




"neden yarattim?" diye sordu once kendine, sonra etrafindakilere. kimseden ses cikmadi. normal olmayan bir durum vardi ama, terslik mi guzellik mi, o bile anlasilmiyordu. seytan kipirdandi, bir seyler demek ister gibi. ama diyecegi bir sey yoktu. melek ayaga kalkti, butun gozler ona cevrildi bi anda. bogazini temizledi. herkes emindi, melek bir seyler soyleyecekti. ama o da son anda vazgecti, gulumseyip yerine oturdu. nasil bir sey yaratmisti tanri boyle? iyi dese, degil. kotu dese, degil. vasat dese, ortalama ustu, ortalama alti dese, degil. ne uzun ne kisa, ne guzel ne cirkin.. her seyden biraz ama hicbir sey. "isime yarayan bir sey degil"dedi tanri. melek ve seytan da baslarini salladilar saga sola. onların da islerine yaramayacagim ortadaydi. ortadaydim tam anlamiyla. "kendisine faydasi yok ki bunun" diye guldu tanri. guldu ama, neden guldugunu kendi de bilmiyordu. sevindiginden, sinirlendiginden degildi gulusu. "hicbir sey imlemeyen bir canli da boyle olsa gerek" dedi yine kendi kendine. tapilacak ve nefret edilecek yonu, ayni yondu. ayni bakisi insani hem mutlu ediyordu, hem mutsuz.. birdi, tekti ama cok acayip bir seydi.

aradan 25 yil gecti. ve tanrim, keske.. keske bekleyip ne olacagini gormek yerine, burusturup atsaydin. hic olmamisim gibi davransaydin, olu dogursaydin beni. ne oldugumu bilmemek cok can sikici. benim icin planlarinin olmayisi, oyle bosluga birakmis olman.. cok yorucu...

5 Ağustos 2008 Salı

25. WoPPO yarisma birincisi: stigma of loneliness



stigma of loneliness'in birinciligi formundan degil, kullandigi malzemeden ileri gelir.
gecenin birinde 01:00'de ketchupla yapilmistir.
"nedir bu?" diyenlere: kedidir kedi.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

toplum tarafindan yapilan sevgili edinme baskisi/@balikakli

toplum tarafindan yapilan sevgili edinme baskisi
8. aslında genelde kimse açıktan uygulamaz da insanın "normal"de sevgilisinin olması, toplumun bize çaktırmadan kabul ettirdiği bir gerekliliktir. gerekli yaşına gelen bünyede "evet nerde sevgili, kimle sevişiyorum şimdi" gibi bir refleks oluşur. sonra olmadığı vakit, esasen sevgilisi olması gerektiğini düşündüğünden başlar bir debelenme. tabi kendini bu debelenme içinde bulan insan kişisi düşünmeye fırsat bulamaz "acaba ben biriyle birlikte olmak istiyor muyum, istemiyor muyum, ben kimim, neyim..." diye. yalnızlığın da tercih edilebilir bir şey olduğu çok sonra öğrenilen ve insanı inanılmaz dercede rahatlatan bir gerçekliktir. işte esas ordan sonra olaylar gelişir...
(balikakli, 29.01.2008 22:09)
#12425534

toplum tarafindan yapilan patates baskidir esasinda. ottur boktur.
patates baski manyagi olmus insan, perpektifsiz resimler yapmaya baslar bir adim sonra.
bu sen, bu ben, bu kedi, bu ev diye tasvir eder ayni duzlemde ve ayni boydaki abuk subuk figurleri. bi cerceveye sokmayi beceremez ama; buzdolabi magnetinin altina yerlestirir ozenle. gun gelir, gun gecer.. cocukluktan cikar, baskidan kurtulur, perspektifi kesfeder, resim yapamadigini anlar. patates baskidan devam eder. dunyanin en iyi patates baskicisi olur.
25. dunya patates baski yarismasinda en iyi patates baskiyi yapar. WoPPO'nun (world potato print organisation) kendisine yakisan odulu olan patates seklindeki altin buzdolabi magneti hic bisi tutmaz artik, buzdolabini susler yalnizca. nitekim patates baskida zirve yapmis olan bu insan, bu isi birakmaya karar verir. ilgilenmez artik patates baskiyla, zaten ilgilense bile kime ne?

sorular sorunca dersin ki,
neden çocuksun neden büyümezsin?
elimde cevabım yok!
(yasemin mori-aslinda bir konu var)

ve ama hayir, kafam guzelse de dis agrisindandir, karin agrisindandir, olmadi agri kesicidendir.

10 Nisan 2008 Perşembe

hmmf

9 nisan'daki "kurumlar+kültür politikaları" soylesisinde, genco gulan (umarim dogru anlamisimdir) basbakana dava actigini ve kaybettigini soylemisti. ben de merak ettim, davanin gerekcesi neymis diye. google da "genco gulan dava" ve "genco gulan davasi" diye arattim. haber degeri tasimamis anlasilan. pek tabii insanin kopegi isirmasi gibi bir sey degil bu.
tek bir metinde geciyor. ve onda da yine detay yok. ne zaman nereye acmis davayi, davanin sonucunda nolmus hic yok. sadece su var:
"‘LAN ARTİSTLİK YAPMA’ DAVASI – Ressam Genco Gülan, Başbakan’ın Mersinli çiftçiyi azarlarken söylediği sözlerin mesleki itibarını zedelediğini belirterek mahkemeye başvurdu."
bu cümle de pek özensiz zaten. "kimin mesleki itibari" diye dusunuyor insan.

http://www.cumok.org/html/cumok/tokat/cumokyazilari/hkarsli/mart2006daturkiye.htm

sozun tukendigi, eylemlerin sinirlandigi yerde, siddet yanlisi olmayan insanin bile cozum ararken siddet, kaba kuvvet geciyor aklindan. en azindan 42 kilo 1.60 boyla benim aklimdan geciyor.

20 Mart 2008 Perşembe

Soru(n)lar..


Young Hae Chang Heavy Industries
Uyku Sanatı / The Art Of Sleep 2006, Çevrimiçi ve çevrimdışı Flash animasyon, özgün müzik, çeşitli boyutlar / 18'25''



Karsi sanat, (yüksek) sanatsiz var olabilir mi? Olsa bile varliginin anlami olabilir mi? Bu pisuar ne demezler mi adama?
Artik sanat sadece tablolar uzerinde var olmuyor derken, tablolar uzerinde var olmayi surduren sanatın gerçek sanat olmadigini iddia edebilir mi?
Ederse kendisiyle celismez mi?
Her seyin sanat oldugunu/olabilecegini soylerken, bazi calismalari malzemesinden, tekniginden, dilinden dolayi sanat olmaliktan cikarabilir mi "guncel" sanatci?
Eserin/calismanin onun gozunde sanat olabilmesi icin ille de onun baktigi yerden ve durdugu yerden mi bakmasi gerekli?
Solcularin yaptigi sanat ise sagcilarin yaptigi degil midir?
Ya da tam tersi?
Her sey neden bu kadar oznel okunuyor?
"Sanat"la iç içe olmayan biri bu oznel okumayi nasil yakalar?
Yakalayabilir mi?
Yakalamasi gerekmiyorsa, karsi(t) sanat, sadece sanatcilar arasi bir ugras midir?
Bir fikranin neden komik oldugunu anlatmak gibi degil midir, calismanin ne soyledigini ve soylemeye calistigini aciklamak?
Toplum tarafindan anlasilmiyorken toplumu donusturebilir mi?
Sanatci sanatciyi mi donusturur/donusturegelmistir?
2. Dünya Savasi oncesindekilere ve o gelenegi takip edenlere sanatci desek de, bu gelenegin karsisinda duranlara mesela elma, armut desek?
Bir kavrami sahiplenmek bu kadar önemli midir?
Biri sanat olur digeri elma. "Elma" olmak amaci degistirir mi?
Amac nedir, var midir? Hegemonik bilincin urunu degil midir bu?
Ya da oyle midir?
Cokseslilik, cokkulturluluk derken egemen olani bastirip egemen olmaya calismak ne derece dogrudur?
Demokrasi goturmek gibi bir sey midir bu?
"Bombing for peace is like fucking for virginity" degil midir?
Her sey sanatsa, neyin sanat olup olmadigini neden tartisiyoruz, kimlerle tartisiyoruz, tartisma sonucunda elimize ne geciyor?

Soru(n) soru(n) icinde, soru(n) benim icimde.

I don't question, our existence
I just question, our modern needs
Pearl Jam-Garden

29 Şubat 2008 Cuma

meat is murder



heifer whines could be human cries
closer comes the screaming knife
this beautiful creature must die
this beautiful creature must die
a death for no reason
and death for no reason is murder

and the flesh you so fancifully fry
is not succulent, tasty or kind
it's death for no reason
and death for no reason is murder

and the calf that you carve with a smile
is murder
and the turkey you festively slice
is murder
do you know how animals die ?

kitchen aromas aren't very homely
it's not "comforting", cheery or kind
it's sizzling blood and the unholy stench
of murder

it's not "natural", "normal" or kind
the flesh you so fancifully fry
the meat in your mouth
as you savour the flavour
of murder

no, no, no, it's murder
no, no, no, it's murder
oh ... and who hears when animals cry ?

iki hafta once sener ozmen'in soylesindeydim. soylesi keyifliydi. ama anlattiklari ve yorumlari uzerine ise cok bir şey soyleyebilecek durumda degilim. nitekim guncel sanatla ciddi anlamda yeni yeni tanisiyorum. diyarbakir'in turkiye guncel sanatindaki yerini bile ozmenden ogrendim. ama ilginc bir savi vardi. soyle ki, diyarbakirda, kendilerinden once guncel sanatla ugrasan sanatci olmadigini ve kendilerinden sonra da olmayacagini soyledi. belki gercekten boyle dusunuyor, belki hakli sebepleri var, bilemiyorum. ozmenin durusundan, tavrindan, mimiklerinden benim cikardigim ise kendi yerinin altini kalin kalin cizmek istemesiydi. oyleyken oyle, insan "birim, tekim, ilk ve sonum" derken biraz dusunmeli, "ilk olmayabilir miyim?", "son olacagim ne malum?" demeli. hayir sozlerini gencligine de veremedik isin aci yani :) konumuza donelim. sonra bu laf derste tekrar gundeme geldi. azra, "boyle bir durumda(suregelen ve muhtemelen suregidecek olan savasi kastederek) sanat ne soyleyebilir ki" dedi. son bir kisiden daha alinti yapayim hazir kendimi alintilamaya kaptirmisken. dun annemle motorun kalkmasini bekliyorduk. sahilde balik tutanlardan birinin oltasinin neredeyse her kancasina balik takilmisti. annem uzuldu birden, "ay canim ya, daha minicikler, yazik, cok kucukler" falan dedi. "kucuk olmasalar yazik değil mi" diye sordum. "onlara da yazik, hepsini aciyorum ben" dedi. neredeyse aglayacakti. demem o ki, siddet, cinayet, katliam, soykirim ne diyarbakira, ne istanbula, ne turkiyeye, ne sana ne bana yeni bir şey. hatta homo habilise bile değildi. ama aglara takilan yuzlerce baligin, telef edilen yuzlerce tavugun yakinlarinin ulusal ya da uluslararasi herhangi bir hayvan haklari mahkemesine basvurmasi ancak cizgi filmlerde ya da ruyalarimizda olabilecek bir şey. sonucta, ayni dili konusmuyoruz, gucumuz de yetiyor, "dogal olan bu. guclu olan hayatta kalir" gibi bir mazeretimiz de var. üstelik istahimizi da kabartiyorlar. fileto, bonfile, kusbasi, kanat, but, karaciger, kelle paca. olsa da yesek. sik bir restoranda sanat eseri gibi bir tabakta yersek keyfimiz daha bir yerine gelir ustelik. bogazda balik mesela. cok romantik, pek medeni. tum bunlar olurken diyarbakirdan guncel sanatla ugrasan birileri ciktiysa, yine de cikar. keske siddetin her sekline gercekten karsi olsaydik, yalnizca kendimiz tehdit altinda oldugumuzda degil de tum cinayetlere, katliamlara, savaslara karsi olsaydik. malesef bizim insanligimizin, medeniyetimizin de bir siniri var. belki onumuzdeki uc bes yil icerisinde gercekten diyarbakırdan boyle insanlar cikmayacak, olsun hemen yakin komsu illerinden cikar, uzak komsusu istanbulda, izmirde devam eder. tehdit biterse, azalirsa, duraklarsa bir de bakmissiniz diyarbakirda yeniden sanatci patlamasi olmus. o zamana kadar doga hala elimizde patlamamissa tabi. son bir alinti yaparaktan bitiriyorum.
"Kasım ayında, 300 bilim adamının yıllardır yürüttüğü bir araştırmanın sonucunda Kuzey Kutup Bölgesi’nin dünyanın geri kalanından iki kat daha hızlı ısındığı ve buz örtüsünün geçen 30 yılda yüzde 20 küçüldüğü ortaya çıktı.

Ayrıca Buz örtüsü 1970’lerdeki seviyesinden yüzde 40 daha ince ve 2070’e kadar tamamen erimesi bekleniyor. Dr. Pachauri’nin konuşması esnasında, Kuzey Kutbu’nun bazı bölgeleri normalin sekiz ila dokuz santigrad derece üzerinde bir “sıcak dalgasına” maruz kalıyordu." 23 Ocak 2005, The Independent