paulo coelho tarafından 1998'de yazılan veronika ölmek istiyor'un haldun pamir çevirisi 2000'de can yayınları'ndan çıkmış. 2017 yılında 51. baskısını yapmış. vay arkadaş diyorum. yine de çok şaşırmıyorum. coelho, bir iki günde bitirilebilen, okurken yormayan, düşünmeye, eleştirmeye itmeyen, bitirdikten sonra insanın ufkunu da çok açmayan kitaplar yazıyor. 140 karakterden bir adım ötesine geçmek isteyen bünyeler için ideal. bu kadar popüler olması normal.
ben de uzunca bir süredir kitap okuyamıyordum. son birkaç yıldır işten eve gelip bir iki tek rakı içip, sevgilime günün özetini geçtikten sonra, hala sızacak kadar içmemişsem kendimi dizibox, dizilab, dizimag'a veriyordum. hala ne içki ne dizi manyaklığı bitmiş değil. yine de sabahın köründe kalk, ayıl, giyin, işe git, altıda çık eve gel monotonluğunu, rakı iç, işteki insanların salaklıklarından yakın, dizi izle, uyu monotonluğunu eklemiş olmak artık ruhumu sıktı. sevgilimle aynı yerde çalışmaya da başlamış olmanın da etkisiyle, monotonluktan azıcık çıkabildim. tiyatro, if film festivali derken kitaba da dönebildim. "şöyle yormayacak bir kitap olmalı" dedim ve veronika ölmek istere başladım. gerçekten de şıp diye bitiverdi. simyacı da böyle olmuştu. sonra simyacı hakkında plot dışında çok da bir şey hatırlamadığımı fark ettim. veronika'da da aynı olacak diye düşündüm ve monotonluğu bir kez daha sarsacak bir şey yapmaya karar verdim. blogum vardı benim, üç beş cümle de olsa kitaba, coelho'ya dair bir şey yazabilirdim. sabahın köründe (hoş gece de sayılabilir, 4 nereden baksan çok karanlık) heifer whines ... could be human cries.

veronika'ya dönecek olursak, öncelikle bunun bir kitap tanıtımı değil, özetini olduğunu söylemem gerek. kitabı okumaya niyetiniz varsa şuan bu yazıyı okumayı bırakmalısınız. bu bir spoiler alert değil, baya bildiğiniz kitabı anltıyor olacağım. devamsa, o zaman şöyle; slovenya'da yaşayan kütüphaneci hanım kızımız uyku ilaçları içerek intihara kalkışıyor. başarısız denemesinin ardından akıl hastanesinde uyanıyor. cin doktor, doktor igor farklı bir taktik uyguluyor ve kızcağıza aldığı ilaçlardan dolayı kalbinin zarar gördüğünü ve sayılı günleri kaldığını söylüyor. sadece veronika'yı değil, tüm hastaları ve hasta bakıcıları da buna inandırıyor. kızın ölmeyeceğini en başından tahmin etsek de bu bilgiyi son sayfalarda öğreniyoruz. şöyle hero'nun değiştiği, ölmez dediğimiz karakterin öldüğü ve yeni karakter ile hikayenin devam ettiği, bizi şaşırtan kitaplar okuyacak mıyız acaba? coelho'dan bunu beklemiyorum tabii, elinde tutması gereken bir "satılan kopya sayısı" gerçeği varken, deneysellikle uğraşmak egodan sıyrılmış olmayı gerektirir. twitter'da aşağıdaki cümleyi yazmış birinden bu beklenemez. bu cümle buram buram kibir kokuyor.
neyse, veronika aşka geliyor. şizofren eduard'a piyona çalaraktan, eduard karşısında mastürbasyon yaparaktan hiç konuşmayan eduard'a aşık oluyor. cesaretini toplayan ve konuşmaya karar veren eduard ile son geceleri olduğunu düşündükleri gece kaçıp gidiyorlar. bu arada biraz eduard'ın hayatını, biraz diğer hastaların hayatını, biraz hasta bakıcıların ailelerini falan okuyoruz. doktorun taktiği herkesi değiştiriyor. öyle mutlu mesut bir son. bu arada vitriol, acılaşma diye kendi çapında bir tanısı var. monotonlukla alakalı, hiçbir sistem eleştrisi olmayan, saçma sapan bir şey. okur iyice anlasın diye coelho birkaç kez tekrar etmiş ama nafile. anlamadığımdan değil de ikna olmadığımdan vitriol he he diyorum.
kitapta ayrıca rahatsız eden şey, sürekli deliler şöyle, deliler böyle, bunlar öyle bunlar böyle. delinin adı yok, deliliğin tanısı yok. yurdum insanına depresyon, panik atak, sizofreni hakkında azıcık bilgi verse de, hastalar ile empati yaptırmaktan uzak. deliler ve normalin altını çiziyor kanımca. normale dair sarfettiği birkaç cümle de kurtaramamış. empati yapamıyorsak bizden değil. yapamadık. öyle bir hızlıca okuduk geçtik. üzerine bu kadar düşünmek de fazla bile zaten. filmi de varmış. cnbc-e gencliğini etkilemis buffy'den sarah michelle gellar oynuyormuş veronika'yı. onu izleyip onun hakkında da birkaç cümle yazarım belki.
serbest çağrısımla ben nazım hikmet'in vera'ya yazdığı notu paylaşayım da post kendine gelsin :)